*** Derleme Politico‘dan referans alınarak hazırlanan bir çeviri haberdir.
Alexia Barakou
Sırbistan’daki benzeri görülmemiş hükümet karşıtı protestolar karşısında aylarca süren sessizliğin ardından, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen sonunda Belgrad’ı AB reformlarını yerine getirmediği için azarladı. Sırbistan’ı “medya özgürlüğü, yolsuzlukla mücadele ve seçim reformu yönünde kararlı adımlar atmaya” çağırdı.
KINAMA ÇOK GECİKTİ
Sırbistan Devlet Başkanı Aleksandar Vučić (ülkenin eski bir propaganda bakanı) partisinin iktidardaki kontrolünü sağlamlaştırmak için on yıl harcadı. Ülkesinin medya organları üzerinde güçlü bir kontrol sağladı. Ve sonunda Ekim 2023’te Sırp hükümeti, devlet şirketlerinin medya alanına girmesine izin veren ve Slobodan Milošević döneminden sonra uygulanan koruyucu kısıtlamaları kaldıran iki tartışmalı yasa çıkardı.
Yasalar, hükümet etkisiyle zaten kaotik olan medya ortamını daha da kötüleştirirken, AB, antidemokratik etkilerini öngören medya derneklerinin uyarılarını görmezden geldi. AB’nin sessizliğini bozması için benzeri görülmemiş bir tırmanış ‘gerekti.’
Önce Vučić ve hükümetine karşı kitlesel protestolar, sonra ülkenin kalan birkaç bağımsız gazetecisine yönelik fiziksel saldırılar yaşandı… Teoride, Sırbistan’ın AB’ye katılım süreci için AB tarafından dayatılan reform gündemi komisyona ciddi bir kaldıraç etkiye sahipti. Ve tüm bunlara rağmen, son yıllarda Sırbistan, Türkiye ve Gürcistan da dahil olmak üzere birkaç AB aday ülkesi bağımsız medyaya yönelik en büyük baskılara maruz kaldı.
Ve bu ülkelerin bu tür önlemlerin üyelik yollarını engellemeyeceğine inanmaları hiç de şaşırtıcı değil, çünkü birkaç AB ülkesinde de benzer baskıcı uygulamalar yapılıyor.
Örneğin, Başbakan Viktor Orbán’ın Macaristan’ı, geçen yıl AB’ye Avrupa Adalet Divanı’nda Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası’nın (EMFA) kabulü nedeniyle dava açtı. Aslında bu düzenleme AB’nin medya çoğulculuğunu ve bağımsızlığını koruyan yasaları uyumlu hale getirme yönündeki ilk girişimi. Dava, yasanın AB’nin yetkilerini aştığını ve üye ülkelerinin egemenliğine karıştığını savunuyor.
Bu arada Slovakya’da popülist lider Robert Fico kamu yayıncısı RTVS’yi feshetti ve STVR adında yeni bir kuruluş kurdu. Bu hamle, liderlikte bir revizyona ve editoryal içerik üzerinde daha fazla kontrole olanak sağladı.
Ancak kötü örnek teşkil edenler yalnızca Orbán ve Fico değil. Bloğun en etkili üyelerinden bazıları da yanlış yönde hareket ediyor: Sivil Özgürlükler Birliği’nin Mart ayında yayınladığı bir rapora göre, birkaç AB üyesi daha basın özgürlüğü konusunda geriliyor.
EN KÖTÜ BEŞLİ
Raporda İtalya, ülkenin kamu yayıncısına “benzeri görülmemiş düzeyde siyasi müdahale” yaptığı için özellikle altı çizilen ülkeler arasında. Ayrıca Meloni hükümeti, AB’nin medya özgürlüğü konusunda en kötü beş üyesinden biri olarak etiketlendi.
Bu arada, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in son hamleleri Vučić’in oyun kitabından fırlamış gibi görünüyor: Temmuz 2024’te Sánchez, “sahte medyaya” karşı koymayı amaçlayan medya yasası reformlarını duyurdu, ancak sonuçta; hangi kuruluşların kamu fonu almaya hak kazandığını sınırlamak için EMFA’yı kullandı. Ardından, geçen yıl hükümet, İspanyol telekomünikasyon devi Telefónica’nın yüzde 10 hissesini satın aldı ve CEO’sunu hükümete sadık biriyle değiştirdi.
GÜÇ MEDYAYI ŞEKİLLENDİRİYOR
Medya raporlarına göre o sadık kişi bu pozisyonu, İspanya’nın en büyük gazetesi El Pais’in sahibi olan Promontora de Informaciones SA‘daki (PRISA) hissedar oylarını etkilemek için kullandı. Başarılı da oldu çünkü El Pais’in hem lider hissedarlarını değiştirdi, hem de televizyonu hükümet yanlısı bir televizyon kanalı haline getirdi.
Medyayı kontrol etme ve siyasi anlatıyı yönlendirme eğiliminde olan AB üyeleri, Macaristan ve Slovakya gibi sorunlu ülkelerdeki EMFA uygulamalarının nasıl yürürlüğe konulacağını yakından izleyecek. Bloğun, büyük ihtimalle Orbán ve Fico’yu örnek alarak, Meloni ve Sánchez gibi diğer Avrupa liderlerini yasayı kendi gündemlerine uyacak şekilde yorumlamaktan caydırmak için ihlal prosedürleri başlatması bekleniyor.
KİM ÖRNEK? KİM OTOKRAT?
Avrupa değerleriyle zıtlaşan yeni tehditler ışığında, medya özgürlüğü giderek bir güvenlik sorunu olarak görülüyor. Ancak AB sınırları içinde net ve güçlü bir medya özgürlüğü kültürü olmadan, blok, yanlış bilgilendirme, kötü aktörler ve bu sınırların dışından gelen otoriterliğin esiri olacak gibi duruyor. Ve eğer AB, Vučić ve AB aday ülkelerindeki diğer hevesli otokratları etkileyecekse, kilit üyeler bu süreçte örnek liderlikler üstlenmeli.
İşte tam da bu nedenle Sırbistan’daki protestocular Avrupa Birliği’ni demokrasi için bir umut ışığı olarak görmeye devam ediyor. Milyonların yollara döküldüğü protestolar, yolsuzlukların bitmek tükenmek bilmediği ülkelerden yükselen sesler ve hükümetlerin düşüncelerine uymayan tüm fikirlerin aforoz edildiği toplumlar pusulasını AB’ye çevirirken blok onları hayal kırıklığına uğratmayı göze alamaz.
*** POLITICO
*** Antoinette Nikolova – Balkan Özgür Medya Girişimi direktörü